Tanıda Aşırıya Kaçma

Daha Az Uygulama İle Kaliteyi Geliştirmek(çeviri)

Detroitte travma hastalarının otopsi derlemesine göre 50lerindeki erkeklerin %45’inde 60larındakilerin de %70’inde prostat kanseri görülmektedir. Bununla birlikte ömür boyu klinik tanı almış prostat kanseri prevelansı %10, ölümcül(fatal) prostat kanseri ise %3’tür. Prostat spesifik antijenin kullanılması ile ömür boyu klinik tanı almış prostat kanseri prevelansı %15’in üstüne çıkmış ama prostat kanserden ölüm %3’ün altında kalmıştır. Böylece tarama yoluyla tanı almış birçok erkekte, prostat kanserleri semptomlara veya ölüme sebep olmayacakken tanısı konmuştur. 1000 erkek tarayarak bir ölümün önüne geçilmiş ancak düzinelerce erkek prostat kanserleri olduğunu bile bilmeyecekken aldıkları tedavinin sonucunda zarar görmüştür.
Benzer durum meme kanseri için de geçerlidir.Mammografi ile populasyonun taranması ile lokalize meme kanseri ve duktal karsinoma insidansı 1976 ila 2008 yılları arasında 112/100.000 den 234/100.000 vakaya çıkmıştır. Tarama daha çok vakaya tanı koymak ve bu konuda iyi sonuç almak anlamına gelseydi, geç dönem veya metastatik kanserlerde azalma beklenmesi gerekirdi. Halbuki son evre meme kanseri aynı dönem aralıklarında 102’den 94/100.000 vakaya düşmüştür. Bu da tüm meme kanserli vakaların %31’inin aşırı tanı(overdiagnosis) aldığını göstermektedir. Avrupa ülkelerinde tarama programlarının kullanımı ile elde edilen ekolojik verilerin kullanımı ile araştırmacılar, aşağı yukarı meme kanserlerinin yarısında aşırı tanı konduğunu göstermektedir. Aşırı tanı, melanom ve tiroid kanserlerinde insidansta keskin bir artışa, mortalitede azalma olmadan kendini göstermektedir. Otopsi verileri, tiroid, meme ve prostat kanserleri nde de subklinik kanserlerin yüksek sıklıkta görüldüğünü desteklemektedir.
Aşırı tanı koyma kanserle sınırlı değildir. Gelişmiş teknolojiler daha küçük ve hep daha küçük anormallikleri tespit etmemize imkan verdikçe aşırı tanı olasılığı da artmaktadır.Örneğin multidedektör bilgisayarlı tomografik tarayıcıların 1998’te kullanılmaya başlanması ile, pulmoner emboli insidansı 62,1 den 112,3/100.000’e çıkmıştır. Ne yazık ki, pulmoner emboliden ölme insidansı sadece hafifçe 12,3 ten 11,9/100.00’e gerilemiştir. Bu , artan bir şekilde, ölümcül olmayan küçük subsegmental embolileri bile saptayıp tedavi ettiğimiz için böyledir ve hastaları oldukça fazla riske, maliyetlere ve uygunsuz antikoagülasyonla karşı karşıya bırakmaktayız. Aşırı tanı sadece anksiyete gibi küçük zararlara yol açar, ama çoğunlukla aşırı tedaviye neden olur ki bu belki daha fazla zararlıdır.

Ulusal kanser Enstitüsünden bir çalışma grubu aşırı tanı ile tedaviye ihtiyaç duyacak tanı için gerekli moleküler tanı testleri ve biyomarkerlerin geliştirilmesi için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini önermekte,ayrıca da düşük evre ve premalign lezyonlardan kanser kelimesini çıkararak, epitel kökenli zararsız lezyonlar olarak sınıflanması gerektiği yönünde.

http://www.aafp.org/afp/2015/0101/p18.html

http://www.aafp.org/afp/2015/0101/p22.html